6 Haziran 2010 Pazar

Tuval Bulutları





Yağmurlu sokaklardaki ıslak köpekler gibi aydınlanıyor insan zevkleri, zamanın sarkaçlarını boyunlarında hissederek gelişiyor çelimsiz ruhlar.

Bebekliğimi, çocukluğumu düşler oluyorum mumun şarapla zarif valsinde, o saf sırıtışları, kar toplarını attığım baklava desenli yün eldivenlerimi, anneme ağaçların arasından fırlayıp sarılışlarımı. Kreşde pastel boyalarla balık çizip o boyalarla tişörtümü flört ettirmeyi, üzerime gelen korkunç büyük egzoslu canavarları, metal yığınlarını, ilk aşık olduğum kıza hediye olarak aldığım papatyadan tacı kız camdan atınca döktüğüm göz yaşlarımı saklıyorum yeraltımdan kağıtlarda. Ruhumun üfleyerek çıkarttığı anı baloncuklarını başka bir boyutta, başka bir zamanda uzun uzun seyredip sakince avucuma kondurmak duyularımı damlalar halinde yere çarptırıyor. Boyutlarını anlayamadığım evrende kendisini bulamadığım bir kum tanesi olmak yaşadığım her saniyeyi anlamlı kılıyor, hissettiriyor.

Canlılığımın her saniyesinde renklerin içinde yüzüyor, yaşamımın tablosuna ince fırça darbeleri konduruyorum.

Fısıltılarla saydamlaşan siyahı nefesimle aydınlatıyor, tanrı gibi hissederken hiç bir yol olmadığını görüyorum.

Şelaleden atlayan damlacıklardan biri olarak serbest düşüşün keyfini sürüyor, zamanı içime çekiyorum; her anında kılcal damarlarım genleşiyor, bir sonraki farkındalığı yaşıyorum. Akan sürecin sevdiği şarkıları söylerken küçük gözlerim olgunlaşıyor, tenimin her noktası gerçekliğe alışıyor.

Perspektifler etrafımı sarıyor, yeraltına kaçışıyor. Herkesden uzaklaşarak, doğayla birleşiyor.

Saniyeler hayal gücümün bulutları olarak tenime, varlığıma saklanıyor.

Erdemlerim Pandora'nın kutusuna geri dönmek istiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder