28 Şubat 2010 Pazar

Renkler, Zevkler ve Düşler




Bildiğim kadarıyla insan gözünün görebildiği yedi milyon renk var, ancak kaç tanesini biliyoruz, bilmenin de ötesinde kaç tanesinin farkında olduğumuzu zannediyoruz bilmiyorum. Sıradan bir beyin bahsi geçen soru kendisine sorulduğunda beş on renkden ötesine geçemeyecekken, yaşamın sayısız notalarını keşfe çıkmış biri aynı cevabı mı verecek?

Nasıl bir kemanın sapında sonsuz tane farklı ses varsa, insan gözüne giren renklerin yarattığı boyutlarda farklı algı algoritmaları oluşamaz mı? Yenilen yemeğin içine dökülen tuzun her bir tanesinin tada uyguladığı değişim hissedilemez mi? Veya operayı söyleyen sopranonun duygularının ağzından çıkan notalara etkisi kulak tarafından fark edilemez mi? Esen rüzgarın tene çarpışında, rüzgarın sahip olduğu ahenk dinlenilemez mi? Ya bir insan, zevklerinin sınırsızlığını göremez mi?

Mantığının, hislerinin, kişiliğinin ve potansiyelinin minik yüzdelerde sürünen kısmını kullanan insanlar için belki imkansız olabilirdi bunlar. Belki o yüzde yükseltilebilir, bilinç denen ucu belirsiz dağa tırmanılabilirdi. Gelgelelim Alice'in harikalar diyarında yaşayan insanlar için bunlar çok da imkansız yargılar değil, bu diyarların insanları alt kademelerdeki kömürleşmiş zihinlerin arasında tiksintiyle yaşarken, bir diğer yandan da varolan sayısız renkleri görebilmek için uğraşıyorlar. Ellerinde tuttukları minimal bir ışık ile etraflarındaki kömür örtüsünde yollarını bulmaya çalışırlarken, tabuların islerini temizleyip gerçekliğin taşlarına kavuşmak ise ellerindeki bilumum hayal.

Kullandıklarları fırçalar ve yaktıkları ışıklar ise tek bir şeyden ibaret; tutku.